8 Mart 2008 Cumartesi

Alem adam Recep Tayyip Erdoğan...



Nasıl bir memlekette yaşadığımızı toplulmun hemen her kesiminin ( AKP iktidirayla beraber suyun başını kapan kentli-türbanlı burjuvazi haricinde ) fark ettiği üzere "işler" iyi gitmiyor. Ekonomi büyüyor palavralarının yanında istihdam ( nedense ) artmıyor, işizlik yine en büyük sorun olarak karşımıza çıkıyor. Ekonomini iyiye gittiği palavraları ard ardına patlatılırken devlet kurumları bir biri ardına ya çok uluslu tekellere yada Müslümanlığı şüphe götürmeyen AKP'li ( yeşil veya farkı renkteki ) sermaye gruplarına haraç mezat satılıyor. Tarihinde görülmemiş bir şekilde özelleşiyor Türkiye. Bütün bunların yanında yine "kaynak yaratmak" adına harcama üzerine yeni vergiler peyda ediliyor. Sonra gazetelerde okuyoruz "falan verginin falan mal üzerinden yüzde bilmem kaç alınmasıyla devlet yılda bilmem ne kadar milyar 'yetele' kaynak elde edecek", gelgelelim özelleştirmeyle, "ülkesini pjamayla pazarlamayla", yeni vergilerle yaratılan kaynaklar hiç bir şekilde vatandaşın cebine, sağlığına, okuluna, yoluna girmiyor.

Büyük sermayedarlar için her türlü vergi indirimi ve teşvik sağlanırken, vatandaşın payına sosyal güvenlikten bile mahrum kalmak düşüyor. Emekli maaşlarının 250 liraya çekilmesi mi dersin, ikramiyelerin kaldırılmasını mı ararsın, özel hastenelerde tedavi için ödenen farklar, lükse kaçtığı için ödenmeyen masraflar ve daha nicesi vatandaşın boynuna asılı kalıyor. Hani yarattığınız kaynaklar, hani işverenlerin bu geçtiğiniz kıyaklar karşısında yaptığı yatırımlar ve arzettiği istihdam?

Teskereyle beraber ortadan kalkan hükümet-asker kamplaşmasının ardından bütçeden yine sezar hakkını alan asker şimdi Amerika'dan emir almadığını (inan var mı Büyükanıt paşaya? ) ispat etmeye çalışa dursun eğitime yine bütçeden "cep harçlığı" kıvamında bir pay ayrıldı. Bu cep harçlığıyla ancak sözleşmeli öğretmen yöntemiyle (öğretmenlerin kanın emilmesi gibi bir şeye tekabül ediyor bu "sözleşmeli" durum ) çözülmeye çalışılıyor Türkiye'nin devesa eğitim sorunları. Sonuç olarak neresinden tutsan elimizde kalan bir memleket var karşımızda.

Bütün bu karamsar tablo bütün orta sınıf ve yoksul kesimin geleceğini karartmış durumda, yaşayan herkes bu anlamsız vergilerin, çöken sosyal güvenliğin, iflas etmiş eğitim sisteminin içinde bunalmış durumda. Sağolsun belediyelerin dağıttığı kömürler ve yardım paketleri olmasa( belediyelerin hazineye olan borçları silindi bu arada ) ayakta kalacak hali yok insanların fakat sadakayla geçindikleri için sadakayı verenlerin boyunduruğuna girip yine AKP'ye oy atmaktan başka çareleride. Cepheye sürülüp ölenleri daha hiç saymıyorum.

Peki başbakanımız ne diyor bize? Çocuk yapın diyor, ( bize derken kadınlara : yani kadınlara doğurma görevi veriyor ve hiç çekinmeden de "siz öncelikle anasınız, analar şöyle kutsal böyle kutsal" diyerek kadına karşı sığ bakışını işfa ediyor ) çocuk yapın ki nufusumuz artsın maazallah gelişmiş Avrupa ülkelerinin yaşlanma sorunuyla karşı karşıya kalmayalım diyor. Eski bir fundamentalistin sözleri bunlar şaşırmamak lazım, kadını sadece doğurgan bir varlık olarak gören, onun için sadece başını örtme özgürlüğünü savununan bir mantığın sözleri. Daha çok çalışma hayatına girin demiyor, daha çok okuyun demiyor, daha çok erkeğinizden bağımsız olun demiyor da daha çok doğurun diyor. Doğurun ki çocuğunuz doğru dürüst eğitim alamasın, sağlık güvencesi olmadan istim sütünde yaşasın ve hastane köşelerinde ser-sefil olsun, doğurun ki işsiz kalsın, doğurun ki cephede Amerikan emriyle savaşıp ölsün, doğrun diyor başbakan çünkü! Hemde ne zaman diyor? Dünya Emekçi kadınlar gününde! Böyle bir günde bu sözleri edebilecek kadar alem bir adam bu Recep Tayyip Erdoğan! O zaman yaşasın örtünme ve doğurma özgürlüğü!

Hiç yorum yok: