31 Mayıs 2008 Cumartesi

Devlet Arşivi #8



İbo vs. Özal. İbo'nun suratındaki yaranmak için herşeyi yaparım ifadesine bir bakın.

FSLN



Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin asıl adı olan Frente Sandinista de Liberación Nacional kısaltması. Nikaragua'da Carlos Fonseca önderliğinde faşist Samoza diktatörlüğüne son veren bir hareket. Bugun Daniel Ortega liderliğinde 2006 seçimlerinden sonra yeniden iktidardalar. Görsel onlara ait bir poster. Sandinist terimi ile ilgili ise ayrı bir post gerekiyor. Güney Amerika'da ki bütün anti-emperyalist hareketlere Emiliano Zapata ile beraber ilham veren ikinci isim olan Augusto Cesar Sandino'dan geliyor bu sıfat.

Euro 2008








Bizim de futbol sevenlere bir kıyağımız olsun dedim ve bir wallchart formatından tek tek jpeg doyası formatına getirip sizinle paylaştım. Milli takım ile ilgili bir post yazacağım yakında. Haa bu arada unutturmadan favorim Portekiz. Ronaldo'nun olduğu bir takımda Querasma ve Simao'nun da olması çok ilginç değil mi? Ayağına topu aldımı en az 3 adam geçen ( Ronaldo bir veya iki fazla geçebilir ) bu adamları aynı anda oynatırsa Felipao ortaya çok feci bir görüntü çıkabilir bizim savunmacılar açısından. Bunu benim değil Gökhan Zan ve Servet Çetin'in düşünmesi lazım.

29 Mayıs 2008 Perşembe

Yalçın Küçük'tür ama...



" Nedir Formula 1: Bir takım şöför muavinlerinin dar virajlara hızla giriş ve çıkışından zevk alan cinsel sorunlular için düzenlenmiş bir temaşadır. "

Yalçın Küçük

Kalenin efendisi...



Seyduna, nam-ı diğer İbn-i Sabbah, en bilinen adıyla Hasan Sabbah. Bu bloga ismini veren adamın sözleri bunlar:

" İnsanların mutluluk, aşk, sevinç olarak adlandırdıkları şeylerinin hepsinin yanlış faraziyeler üzerine kurulu, yanlış hesapların bir birikimi olduğunu keşfeden herkes kalbinde sadece korkunç bir boşluk bulacaktır. Bu sersemlikten kurtulmanın yegane yolu ise; kendisinin ve başkalarının hayatlarıyla kumar oynamaktır. Bunun başarabilecek yeteneğe sahip kişiler istedikleri her şeyi yapabilirler. "

Görsel: Alamut Kalesi.

28 Mayıs 2008 Çarşamba

"Radikal" bir yorum


Hani hiç sevmemenize rağmen, hergün yazılarını okuduğunuz bazı köşe yazarları vardır. Engin Ardıç, Taha Akyol ile başlayan bir listem var benimde. Tabi bir de İsmet Berkan'lı Radikal kontenjanım. Bugün yine hergün olduğu gibi okurken bu adamları herşey sıradan devam ediyordu, en son Radikal'in sayfasına girdim ve köşe yazılarının okumaya devam ettim. İsmet Berkan'ı sevmediğim için sona bıraktım yine. Fakat bugün ki yazısı hiçte fena sayılmazdı. Diyanet'in flört mevzusunda verdiği fetvayı eleştiriyordu. Pek çok defalar sinirim bozularak okuduğum İsmet berkan bu sefer zevk veriyodu bana. Diyanetin flörtü zinaya giden yol olarak tanımalası ve caiz değildir demesi gibi ortada ekstra ordinar bir durum varken kendi liberal çizgisinden gayet net bir yazıyla duruma eleştiri getirmişti. Diyanetten daha iyisini beklemediğim için olaya pek şaşırmadım, sonra İsmet Berkan'la olan okur ilişkim ya lanet yada afferin sınırlarında gezdiği için ( arasının hiç bulamadım ) yazı ile ilgilide ilginç bir durum yoktu. Fakat bugün pek yapmadığım bir şeyi yaptım. Bunada da Radikal internet sitesi'nin değişen formatı sepep oldu. Okur yorumları eskiye nazaran daha okunur ve daha göze çarpar bir haldeydi çünkü. Bende yorumları okumaya başladım ve sonra öyle bir yorum ile karşılaştım ki, işte o yorum : ( buda M. Ali Birand sunumu oldu )

Modern laik müslümanların "Hayır, din bu olamaz." çırpınışları
Sahi! Neden dinin çağ dışı fetvaları karşısında dehşete düşüyoruz ki? Dinin zaten başlı başına çağ dışı bir olgu olduğunu ifade edemediğimiz için mi? Ya da laik kesimin dahi büyük bir kısmı, dinin mantıksız olduğu aşikar emirlerini yerine getirmese de, inanmaktan vazgeçemediği için mi? Dini reddetmeye cesareti olmayan, ya da her şeye rağmen inanmak isteyenler, dini olmasını istedikleri gibi algılamaya çalışıyorlar. “Dinin özü aslında böyle değildir.”, “Din bu olamaz.”... İnanmak isteyen, ama gözünün gördüğünü görmezlikten gelemeyen insanların beyhude çırpınışları bunlar. Dini modernleştirme çabaları, dinin yapısı itibarıyla hep çıkmaz sokaklara giriyor. Neden modern insanların dahi çoğu kabullenemiyor hala? Madem “Din böyle olamaz”, neden “Ben böyle dine inanmam.” diyemiyor? Aslında şaşırtıcı olan dinin böyle şeyler salık vermesi değil, bu çağda bu kadar insanın hala dinlere inanıyor olması!

Oya Canlı

NOT: Görselde gördüğünüz Diyanet'in çocuklar için çıkardığı yeni bir yayın. Tam Namaz Hocası'nın postmodern versiyonu.

26 Mayıs 2008 Pazartesi

Muhalefet



CHP'liler gelsinlerde muahlefet görsünler. AKP'yi bu sefer de sağdan ve hatta daha radikal İslami bir bakışı temsil eden Saadet Partisi cephesinden eleştiren bir siteden bahsetmek istiyorum. Resim aynı siteden alıntıdır. Her şeyi anladım da bu açıyı nasıl yakaladın be adam? Atın üstünden çekilmiş gibi sanki! Siteyi tavsiye ederim, seviye tam Tayyip Erdoğan tarzında, bel altına çalışmışlar direk. Tabi onların derdi AKP'nin yeterince müslüman olmaması veya olamaması. Aynı kültürden geldikleri için midir nedir dilleri tam birbirlerinin anlayacağı gibi.

Mother Russia

Deniz # 2


Lenin, Devlet ve Devrim (°bkz: Devlet ve İhtilal) kitabının girişinde şunları yazar:
"Egemen sınıflar, sağlıklarında büyük devrimcileri ardı arkası gelmez kıyıcılıklarla ödüllendirirler; öğretilerini, en vahşi düşmanlık, en koyu kin, en taşkın yalan ve karalama kampanyalarıyla karşılarlar. Ölümlerinden sonra, büyük devrimcileri zararsız ikonlar durumuna getirmeye, söz uygun düşerse, azizleştirmeye, ezilen sınıfları 'teselli etmek' ve onları aldatmak için adlarını bir hâle ile süslemeye çalışırlar. böylelikle, devrimci öğretileri içeriğinden yoksunlaştırılır, değerden düşürülür ve devrimci keskinliği giderilir. Burjuvazi ve işçi hareketi oportünistleri, bugün işte marksizmi 'evcilleştirme' biçimi üzerinde birleşiyorlar. öğretinin devrimci yanı ve devrimci ruhu unutuluyor, siliniyor ve değiştiriliyor. Burjuvazi için kabul edilebilir ya da öyle görünen şeyler, ön plana çıkarılıyor ve övülüyor."

Sanırım şu an Deniz Gezmiş ve diğer eski devrimciler için yapılmaya çalışılan şeyin açıklamasını Lenin 90 sene önce yapmış.

25 Mayıs 2008 Pazar

Allende



Bir Sovyet pulu. Zaman zaman buradan Sovyet afişlerini paylaşmıştım, bu da ilk pul paylaşımı oldu. Şili'li Allende'nin anısına Sovyetlerin bastırdığı bir pul.

20 Mayıs 2008 Salı

Devlet Arşivi #7



Hoca, Hoca Efendi, Erbakan Hoca gibi hep hocalı isimlerle andığımız biriydi Necmettin Erbakan. Şimdi onun yıllarca hasretini duyduğu ve sonunda oturduğu başbakanlık koltuğunda eski öğrencisi, zamanın İstanbul imamı ( kendi iddiasıdır ) oturuyor. Refah-Yol dönemi görece hareketli ve eğlenceli zamanlarından biriydi memleketin. Her yandan fırlayan Ali Kalkancı'lar, Fadime Şahin'ler ve akabinde şeyhlere verilen yemek, 28 Şubat'ın habercisiydi. Tabi Kayseri ve Sincan Belediye başkanları da az kaşınmadılar. Hiç unutmuyorum o Küdüs'ün Kurtuluşu piyesini ve ertesi gün gürleyen tank motorları altında ezilen Sincan asvaltını. Resim o şa-şalı günlerden. Arkada, uçağın tepesinde bile Hoca Efendi'yi yanlız bırakmayan Sakaryalılar Grubu. Hakan Şükür futbolcu olmasaydı belki bu grupla beraber Erbakan'ı korurdu kim bilir? Hoca'yı koruyacağım derken sağa sola az dayak atmadılar bu tipler. O zamanların bir diğer ünlü grubu ise Batı Çalışma Grubuydu tabi çok farklı ve çok karşıydı Sakaryalılara...

CL Final



Şampiyonlar ligi bu yıl Moskova'da. Biri en kodamanından bir oligarkın, diğeri ise Amerikan sermayedarının takımı olmak üzere Chelsea ve Man UTD karşılaşacaklar. Favorim Kırmızı şeytanlar kazansın, ( The Red Devils United'ın lakabı ) Maviler ( Blues'da Chelsea'nin ) kaybetsin. Sovyet insanlarının emeğine çöreklenerek gerçek zamanlı ve gerçek anlamda FM ( CM'de olabilir ) oynayan bu adamın tek derdi tasası bu kupayı almaktı. Milyar dolarlara varan paraları sırf bu iş için yatırdı. Ne kadar ironik ki buna Moskova tanıklık edecek. Milyonlarca Sovyet insanın emek vererek yarattığı değerlere bir gecede sahip olan ve böylesine aymaz biçimde harcayanlar yine Moskova'da mağlup olsun istiyorum bütün kalbimle.

Naci En Alamo



Dünyanın en güzel şarkısı olabilir, yok eminim dünyanın en güzel şarkısı!

Sözleri ve meraklasına Türkçesi :

no tengo lugar
y no tengo paisaje
yo menos tengo patria

con mis dedos hago el fuego
y con mi corazon te canto
las cuerdas de mi corazon lloran

naci en alamo
naci en alamo
no tengo lugar
y no tengo paisaje
yo menos tengo patria

naci en alamo
naci en alamo
ay cuando canta(s)
y con tus dolores
nuestras mujeres te chican

ay, ay
ay

ay, ay
ay

naci en alamo
naci en alamo
no tengo lugar
y no tengo paisaje
yo menos tengo patria

Naci en alamo!



hiçlikten geliyorum
ne bir yerim var
ne de vatanım

bir yangın başlatabilirim parmaklarımla
yüreğimle şarkı söylerim sana
ki yüreğimin teli sızlamakta

alamo'da doğdum ben (aşktan doğdum ben)
hiçlikten geliyorum
ne bir yerim var
ne de vatanım

büyüler seni,
acınla şarkı söylediğinde kadınlarımız.

18 Mayıs 2008 Pazar

Devlet Arşivi #6



Arabanın plakası...

Devlet Arşivi #5



Bu sefer BMW 3.20'nin direksiyonunda Özal. Birde balina kasa Mercedes ile boğazı İbrahim Tatlıses dinleyerek geçme görüntüleri aklımda hala. Bu olayın milenyum versiyonunda Tayyip Erdoğan'da Prodi'yi yanına alıp Bolü tünellerinden geçmişti, tabi biraz farklı konseptler...

17 Mayıs 2008 Cumartesi

Anadolu'da Vakit #2

Artık eleştiriden öteye geçmek istiyorum bu Vakit gazetesi için. Gazete demek bile iltifat bu çıkarttıkları üzeri yazılı kağıt parçalarına. Zira içinde 14 yaşında bir kıza tecavüz eden ( etmekten yargılanan değil ) yazarları Hüseyin Üzmez'i savunacak kadar küçülmelerinden sonra Bugün Gazetesini takiben Leyla Gencere hakaret etme sırası bun zevatlara gelmiş. Yorum da değil bir haber olarak çıkan yazıda aynen şu ifadeler yer alıyor: “Türk halkının dinini beğenmeyip, Hırıstiyan kalmakta ısrar eden, Türkiye’yi beğenmeyip ömrünü İtalya’da geçiren soprano Gencer’in, yakılan cesedinin küllerinin Boğaz’a serpilmesini istemesine büyük tepki var. Vatandaşlar, ‘Boğaz’ı kirletmeye kimsenin hakkı yok. Türkiye çöplük mü? Herkesin vasiyeti yerine getirilecekse, Yusuf Bozkurt Özal’ın naaşının defninde niye kıyametler koparıldı?’ dediler.” Küllerin Boğaz’a dökülmesinin çevrecilerin tepkisine sebep olduğunun iddia edildiği haberde, çevre örgütleri ve çevrecilerin “Bir insan sanatçı olabilir. Ama onun vasiyeti var diye bize kalacak bir dünya kirletilemez. Ayrıca küllerin Boğaz’a bırakılması suç”

Bütün dünyanın saygısını kazanmış ve diva ünvanının almış bir insana ettikleri sözler yine bu Üzmez'in arkadaşı ve savunucusu olan bir Vakit yazarına ait değil. Bu bir haber yazısı. Gazeteciliğin en temel ilkelerinden biri olan tarafsızlık ilkesini esnetebilirisiniz, taraflı bir şekilde yansıtabilirsiniz bir haberi ama bir haberde birine hakaret ettme seviyesine geldiyseniz etik ve ahlak sınırlarını aşmışsınız demektir. Gerçi bir tecavüzcüyü savunan bu gazetenin yaptığı veya yazdığı hiç bir şeye şaşırmamak lazım.

Sivas'ta insanları diri diri yakan bu bilincin bugün bir divanın külleri boğaza atılıyor diye " çevre kirliliği " yaygarasıyla duruma yorum getirmesi de hayli manidar olmuş. Mide bulandırıcı bu yayına umarım yine bu iğrençlikte devam edeler, bakalım Hüseyin Üzmez performanslarının da ötesine geçebilecekler mi? Sakalınızdan utanın ey ...!

15 Mayıs 2008 Perşembe

Toledo



Tagus Nehrinden bir Toledo Panaroması. Sadece bizim vatanımız cennet değilmiş yani.

Takım



Takım başarılı olduğu için tutulmaz. En azından benim ahlak anlayışım bunu söylemiyor bana. O zaman herkesin gidip Real Madrid'i, Man Utd'yi veya buralardaki muadili Fener'i tutması gerekirdi. Fakat bütün dert tasa artık " başarıya " endeksili. Şimdi endüstüriyel futbol geyiğine girmeyeceğim. Fakat ortalıkta anlayamadığım bir durum var. Bu kadar endüstüri biraz fazla galiba...

Eskiden takımların bütçelerinden hiç haberimiz olmazdı. Sadece " Fener Ortega'yı 7.5 Milyon dolara almış obarey, oha Beşiktaş Ayhan'a 9 milyon dolar vermiş zuhah, vay be Cimbom Felipe'yi sekiz milyon dolara almış " tadında yaklaşırken olaylara şimdi herkes bütün takımların kaç parası var, nereye ne kadar borcu var, bilmem kim yıllık kaç milyon öro alıyor biliyor. Muhabbetler muazzam değişik: " - Başkan Fener şu Ronaldo'yu alsaya..? Neden almıyor? - Lan oğlum çok para Ronaldo, borçlanırlar... " şeklinde devam eden sohbetler söz konusu! Sana ne ulan takımın borcundan? Sen mi ödeyeceksin borcu ? Birde takıma destek olmak adına orjinal forma almaya kasan tirlyon kafalar! Takıma destekmiş. Lan sana ne Kezman'ın karıyla kızla yiyeceği paraya sponsor neden oluyorsun ki? Kezman'ın bir haftada kazandığını 5 yılda kazanamıyorken hemde. O parayı sana verseler belki Kezman'dan da daha faydalı olacaksın ya Fener'e, orası ayrı bir konu... Akıl dışı buluyorum ben bu davranışları açıkçası.

Devir " para " devri olmuş biliyoruz, anlıyoruz ama bu aç gözlülük Adam Smith'in ( bu arada bi Alan Smith vardı n'ooldu ona? ) bile midesini bulandıracak seviyeye geldi. Televizyonu açıp Arjantin Kapanış ligi, Fransa Ligue 1, İtalya Serie A, İngiltere Premiership ve ( en sevdiğim ) İspanya La Liga maçlarını evde göbeğimi kaşıyarak ( göbeğini kaşıyan adam ben miyim yoksa? ) izleyebiliyorken havuz sistemi denilen bir zikkoluk yüzünden ( bkz: Zico ) yıllardır kendi ligimizin maçlarını her seferinde yeni küfürler öğrendiğim bir kahvede izlemek zorunda kalıyorum. Bunun adı her neyse ben sevemedim bu işi aga!

Deniz vs Taha Akyol



Bu ay Red dergisi ( severek izliyoruz ) kapağına onun o en bilinen resmini koymuş ve altına " Deniz Olunmalı " yazmış. Böyle bir miras altında ezilen ülke gençliğine aslında durması gerektiği yeri ve olması gerektiği kişiyi işaret etmeye çalışmış. Bu yıl sadece devrimci ve sol basında değil, Doğan Medya'ya bağlı bütün organlar dahil olmak üzere gericiliği ve ırkçılığından şüphe etmediğimiz o bildik guruplar haricinde bütün medyada 6 Mayıs günü yapılan anmalar geniş yer buldu. Görüntülü ve yazılı olarak ilk defa bu 36 yıldır süren etkinliklere medyanın ilgisi bu kadar yoğundu. gerçi iki gün önce Taha Akyol biraz dengelmeye çalıştı mevzuyu ve Leninizmin ve Marksizmin öldüğüne vurgu yaparak Deniz Gezmiş'lerin idamından duyduğu büyük üzüntüyü ( bkz: timsah gözyaşları ) dile getiridi ve hatta " keşke yaşasalardı " dedi. Kendisinden beklenilen bu " sağduyulu " yaklaşımın altyapısını bir haftadır yazdığı " Türkiye'nin gerçek bir sosyal demokrat partiye ihtiyacı var " tespitleriyle yapıyordu zaten. Onunla aynı üniversite sıralarını paylaşırken bildiğimiz bir " ülkücü " olarak idam edildiği gün aldığın Tercüman gazetesinin manşetinde " ömürleri suç işlemekle geçmişti " yazıyordu Taha Akyol! Kime ne hikaye anlatıyorsun, genç olmanın verdiği hafiflikle " faşistlik " ( faşhing diye bir deyim türetmiş okulda arkadaşlar bu arada, çok hoş... ) yapmanı hoş görüp senin bu kocamış halinle bile göz göre göre " sosyalizm " düşmanlığı yaptığını unutacak mıyız hemen? Bırak bu işleri, sağcısın sen sağcı kal en güzeli. Birde emin ol seni bundan elli yıl sonra kimse hatırlamayacak, ne yazdığın yazılar, ne de yaptığın sağcı programlarla dünyaya en ufak bir işaret bırakamadın o silaha sarılmak ile suçladığın Deniz Gezmiş'lerin resimleri ise hep bu ülkenin aydınlık gençlerinin duvarlarında asılı kalacak.

14 Mayıs 2008 Çarşamba

13 Mayıs 2008 Salı

Dizayn Balo Salonu 2



Bursa yakınlarında bir akaryakıt istasyonu.

12 Mayıs 2008 Pazartesi

Devlet Arşivi #5



Özal dönemi tam bir şaşalı dönemdir Türkiye'de. 80 darbesinden sonra Türkiye'yi girmesi gereken yörüngeye sokmakla görevliydi ve bunu da yaptı. Kötü bir huyu vardı rahmetlinin ( hep böyle anarlar ) biraz gösterişe meraklıydı. 10 km otoban yapıp hizmete açmak için devlet töreni düzenletirdi.

Vefa


Vefa İstanbul'da bir semt ismidir bizim için. Adına büyük dediğimiz takımlar efsanevi futbolcularına bile " masraf " olmasın diye jübile yapmazken milyonlarca yuroları saçma sapan transferler için savururlar. Etik, gelenek, duruş gibi kelimeler bizim " tek adam " elinden yürütülen klüplerimizde pek duyulan kelimeler değildir. Her türlü ayak oyununu her alanda yapmaktan geri durmayan bu kodamanlar iş " ilkeli " olmaya geldiğinde birden " profesyonel " kesilirler. Futbolcularında bu kokuşmuşluğa her şekilde uyum sağladığına ( yok daha çok para için başka klübe gidenlerden bahsetmiyorum ) şahit oluyoruz. İşte bu kelime bu toplam ile birlikte gerçekten sadece adres bildirmeye yarıyor artık bizim futbol dünyamızda.

Birde fotoğraftaki adam var işte. Fiorentina'da Batistuta ile beraber akıllara kazınan ikinci isim. Ardından Milan'da şampiyonluklar ve kupalarla geçen dört sezondan sonra yine doğduğu, var olduğu yere, ülkesine, eski takımı Benfica'ya döndü. İki sezondan sonra bu yıl futbolu bıraktı. İşte vefa'nın kelime anlamı. Yoksa oda bilirdi Fener'e veya Katar'a gidip iki yıl daha beş'er beş'er milyon yuroları cebe atmayı ama büyük futbolcu sadece top oynayarak olunmuyor.

11 Mayıs 2008 Pazar

Tarafsızlık




Her hükümetin kendine yaltaklanan bir medya grubu olmuştur, belirli bir siyasi görüşün temsilcisi olan gazeteler de vardır. Bu taraflı tutumlarıyla " tarafsızlık " ilkesinden uzak oldukları için güvenilirlikleri sorgulanır bu tip medya gruplarının ve gazetelerin. Öyle ki bu " tarafsız " basın örneklerinin en uç temsilcileri bu günlerde ülkemizde akıl almayacak haberler ve yazılar türetmektedirler.

Hangisinden önce başlasam bilmiyorum ama ilk fotoğraf ile beraber açalım. Kendisini görünce aklıma Engin Ardıç, Ardıç kuşunu görünce de aklıma Mehmet Barlas gelir. İkiside birer liberalizim makinasıdır bu abilerin. Demokrasiyi çok iyi bilirler ve " ideolojileri öldürürler ". Tabi öldürükleri ideoloji sosyalizmdir. Onlara göre globalizm ( kapitalizmin kibar adı ) ideoloji değil gerçeğin ve vaz geçilmezin adı olduğu için ideoloji değildir. Her dönem hükümetlerin şaşmaz yalakası olagelmişlerdir. Cumhuriyetin kurulduğu günden hemen hemen her dönem " sağ " iktidarların elinde olduğu için hükümetler bu abiler hep bize bu sağcıların yalanlarını yumuşak bir dille yutturmak, sermayenin çıkarlarını kibar ( gerçi bunların az terbiyesizlikleri olmadı ) bir şekilde savunmak görevindedirler. Şimdi ise dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş bir şekilde başbakanın hısımlarına bedavaya verilen ( devlet bankasından alınan kredi ile... ) bir medya grubunda buluşmuşlar ve kafa kafaya AKP'yi cansiperane bir biçimde savunmaya vermişler kendilerini. Dertleri tasalarıda Kemalistler ve CHP'liler olmuş. Her gün başka birine geçirme telaşesi içinde iktidar yalakalığının, kapı kulluğunun en nadide örnekleri ile geliyorlar karşımıza. Ar damarları çatladığı için edilebilecek hiç bir hakaretin kıymeti harbiyesi yok bunlara.





Biri ise sağ kaşındaki açıyı çözemediğim bir sapık. Hem eski ülkücü ve şeriatçı olmak gibi sıfatlara sahip bir yazar( eski mesleği suikastçilik ). " Nikahıma alacaktım ve gazozuma ilaç atmışlar " savunmalarıyla beraber rezilliklerden rezillik beğenemeyen bu adamı hala savunmaya devam edebilen kalem arkadaşları ve gazetesi. Dört şahit arama telaşında hala bu aşşağılık durumu savunmaları, ahlaki açıdan kendilerini çok üst sıralardan pazarlamaya kalkarken " İslamcı " etiketinin altını kazıdığımızda ortaya çıkan " cinsel sapkınlık " tekerrürüyle açıklanabilir ancak.

Bütün bu pisliğin bir şekilde AKP ile ilintili olması ( ilintiden çok göbeğinden bağlılık demek lazım ) ise hayret verici değil artık. Zaten rüşveti bahşiş diye savunan, işçilere ayak takımı diyen, oğlunu yumurta zengini yapan, kadınları aşşağılıyan bir iktidardan daha iyisini beklemek safdillik olurdu. Demokrasi lafını ağzına dolayıp, AKP'yi ve külliyatının her durumda savunusunu yapan bu " çıkar " gruparına birde sözüm ona " sol - liberaller " destek atma telaşındaydılar. Fakat bu süreç artık bu " demokrasi " sevicilerinin dahi midesini kaldırmış durumda, bakalım erken seçim ve yeni parti geyikleri bizi nereye götürecek.

9 Mayıs 2008 Cuma

Forvet



Forvet oyuncuları futbol oyununun her zaman en değerli elemanları olmuşlardır.( Şu forvet arkası denilen oyuncuları da forvetlere dahil ettim nede olsa gol atıyorlar ) Yıllardır Beşiktaş'ı takip edenler hiç bu kadar değerli bir forvet hattı hatırlıyorlar mı? Bobo, Nobre ve Holosko gibi bir üçlüden bahsediyorum. Kuvvetle muhtemel bu üçlü Bobo'nun uçuşuyla bozulacak. Brezilya Milli takımına seçilen bir oyuncunun ( Kleberson ve Ricardinho'nun kadroya giremediği takımda ) Beşiktaş'ta tutulabilmesi oldukça zor görünüyor. Ayrıca Beşiktaş'ın Bobo'nun yeteneklerinde başka bir oyuncuyu bulabilmesi de ayrı bir zorluk. Nerden esti şimdi bu muhabbet değil mi?

8 Mayıs 2008 Perşembe

Kaan Sezyum yorumu...

"Bence Türkiye’deki stres ve öfkenin temel nedeni seks yoksunluğu. Karşı cinsle yakınlaşma ve daha da yakınlaşma için önümüzdeki bahar çok iyi bir fırsat. Haydi eller havaya! Bu mayısı öpüşerek koklaşarak geçirelim, bi stresimizi atalım. Belki o zaman 60 yaşındaki yazarlar 16 yaşında kızlara musallat olmaz ya da tecavüzler azalır, güzel bir cinsel doygunluk herkese iyi gelebilir. Düşünsenize adamın zaten düzenli olarak görüştüğü bir kız arkadaşı olsa tecavüzle, kovalamacayla filan uğraşır mı?
Evet, haftaya kadar bunu düşünün, ben bir arkadaşa bakıp çıkıcam. Aylavyu et dı salon. İn dı salon, during the salon. We have the some possibility, some big chances, some big okazyon, something like that. But what can I do? Sometimes. This is Radikal. It is Radikal. Everything is something happened."

6 Mayıs 2008 Salı

Devlet Arşivi #4



Kör ölür badem gözlü olur hesabı, Demirel siyaseti bırakınca bir anda sempatik bir siyaset duayeni oldu. Her konuda konuşmaya da çok havesli olduğu için ara ara yine Demirel'li haberler dinliyoruz, okuyoruz. Zamanında yeni bir dolandırıcılık türü icat eden Yahya Demirel'in ( hayali ihracatın mucidi ) yolsuzluk durumları ile ilgili gazetecilere " 25 yaşında çocukla uğraşıyorlar! " derken yine aynı yaştaki Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamına ön ayak olabilen bir adamdır bu Demirel. Bunu unutmak istemiyorum hiç bir şekilde ama beğenirsiniz veya beğenmezsiniz ( ki ben beğen(e)miyorum ) çok başarılı bir mühendislik kariyeri vardır kendilerinin. Zamanında ODTÜ İnşaat'ta bile ders vermişliğinide unutmayalım. Laf ebeliği ve hafıza konusunda da hiç kimse eline su dökemez ayrıca. Beğenmediğimiz Demirel'in bile bir çok ekstrem özelliğini sayabiliriz. Fakat şimdiki başbakanın en aşırı özelliği ise sıradanlığı.

2 Mayıs 2008 Cuma

Detay



Önceki postta yazdığım molotoflara bakın: Aynı şişe, aynı renk bez. Yesinler teşhirinizi. Pos bıyıklı müdürden daha yaratıcı bir hamle beklemezdim. Birde Taksim meydanına çıkp polislerin sırtını sıvazladı dün. Zaten bizi bunun savaş karşıtlarını linç etmeye çalışanlara " halkımız çok güzel yerinde bir tepki vermiş " dediğini unutmadık.

Sözün bittiği yer!



Demokrasi fetişistlerine güzel bir demokrasi ziyafeti verdi AKP. Kuyruğuna basıldığında " demokrasi " diye bağırmaya başlayan AKP'nin sadece kendine Müslüman olduğu gibi yine sadece kendine demokrat olduğunu gördük. Atılan binlerce gaz bombası, panzerler, joplar, tekmeler ve 1 Mayıs Polis bayramı ( Muzaffer İzgü'ye selamlar ) ...

1977 yılında yaşanan olayların adını koymak ilk etapta çok zor olmuştu işçi sınıfı için. Tartışmalar uzun sürmüştü ama bir süre sonra fotoğrafta belirdi: " kontr-gerilla " . Bugün ise önümüzde ki fotoğraf çok açık. " Ayaklar baş olursa kıyamet kopar " diyen başbakanın hükümetinin birinci dereceden sorumlu olduğu bir gün izledik. Provakasyon, güvenlik ve trafik palavralarına sarılarak 166 ülkede kutlanan İşçi Bayramını bir katliama çevirme niyetlerinide gördük. Akşam basın açıklaması yaparken masada duran molotof kokteylerine ilişti gözüm, aynı marka bira şişelerine aynı renkteki bezler kullanılarak hazırlanmış olmaları kimin elinden çıktıklarının bir işaretiydi. Birde mankenlerle teşhir ettikleri maskeler var tabi. Bu kadar mı inandırıcılıktan uzak olur bir teşhir? Kendi hazırladığınız molotof kokyteylleriyle yaptığınız rezaleti meşrulaştırabileceğinizi mi sandınız?

Provakasyon ile uğraşmadan direkt müdahele yoluna başvurdu dün polis. Sabahın altısında DİSK genel merkezi önünde toplanan işçilere panzer ve gaz bombalarıyla günaydın dediler. En iyi savunma saldırıdır taktiğiyle savaşıyorlardı belli ki, " hadi aslanlarım " diye bağıran amirlerinin gazıyla yerde yatan bir kadının başına tekme atabilecek bir vahşilikle savundular Taksim meydanını yine o meydanı inşa eden işçilere karşı hemde!

...

Söyleyecek çok söz var ama benim buna gücüm kalmadı en azından bugün için. Sadece şu türküyü dinleyin, söylenecek her şeyi söylüyor!