29 Temmuz 2008 Salı

1 Mayıs



" Hastane bahçesine, DİSK binasının içine gaz bombası atıldı... Sendikalılar, ÖDP binası önünde kıstırılan partililer coplarla dövüldü... Büyük tepki uyandıran ‘1 Mayıs’ın iki ay ardından İçişleri Bakanı açıkladı: Olaylarla ilgili bir polisin ifadesi alındı, mahkemeye sevk edilen yok. " Demokrasi sevenler acaba bu dayak için ne söyleyecekler. AKp tipi "ılımlı" demokrasinin halk ve emekçi sınıf üzerindeki tek tezahürü her nedense hep "dayak" oluyor. Arada annesi alıp uzaklaşması gerektiği nasihati alanlarda var onlar daha şanslı.

Gavur İzmir



"İzmir Kordonboyu'nda bikinleriyle güneşlenen Holladalı turistleri rahatsiz eden çıkmadı. Tacizlere, magandalara alışkın ülkemizde bikiniyle güneşlenenler böylece haber oldu"
Radikal

10 Temmuz 2008 Perşembe

Karahasanoğlu, İğne, Çuvaldız, Tecavüz, Ergenekon



Aslında bahsedeceğimiz adamın resmini koymak isterdim bloga ama sonradan vazgeçtim, zira tek bir resmi var Ali Karahasanoğlu'nun oda hepinizin malumu pek yakışıklı diyebileceğimiz bir görüntü arzetmiyor. Neyse fiziksel değil bizim derdimiz zira İlyas Salman'ı da çok severiz.

Hemen sadete girelim, muhterem bugun " Cumhuriyet gazetesi imtiyaz sahibi olan bu beyefendi, gözaltı sonrasında, tutuklanma talebiyle sevkedildiği mahkemede, yurtdışına çıkış yasağı konularak tahliye ediliyor.
Ertesi gün kendisini ziyaret edenlerin içinde, Türkiye’nin medya alanında bir numara olan Aydın Doğan’ı görüyorsunuz!
Şimdi gelin de bu ziyareti sorgulamayın. Dur beyim, adam hakkında korkunç bir suçlama var. Elinizde henüz bir beraat kararı da yok.. Bu ziyaret neyin nesi, kimin fesi?!.. "
buyurmuş. İyi, güzel diyorsun ortada bir dava var biliyoruz. Balbay'da sanık sıfatında bu davada, fakat verilmiş bir cezada yok, yani kesinleşen bir suç ortalıkta yok ve açık ifade etmek lazım diğer sanıklar ve tutuklular bir yana toplumda da Balbay'ın olayla alakası bulunmadığı yönünde genel bir kanı var. Bir şekilde " çamur ve iz " ilişkisi kuruluyor. Hani var ya " alakası olmasa almazlardı " mantığı bu zatın ki. Dertleri tasaları da buydu bu AKP yanlısı zevatın, hergün rezil gazetelerinden ve televizyonlarından kustukları hamasi AKP probagandası ve daha kendileri, sermayedarları ve işbirlikçileri dışında her şahsa ve kuruma yaptıkları giderlerin tek amacı bu Ergenekon mevzusuyla ortalığı bulandırmak. Bu memleket Susurluk gibi bir olayı yaşarken bunların "Hocaları" mum söndü diye saçmalıyordu ve kulak asmıyordu olan bitene ama şimdi kuyruğuna basılan kedi AKP kendilerine karşı bir darbenin kokusunu almışken işi dallandırıp budaklandırma telaşesindeler. Darbeyle derdiniz varsa buyurun Marmaris'ten başlayın işe. Darbenin iyisi ve kötüsü mü var da biz bilmiyoruz? Yoksa yine kendize Müslümanlığınız gibi kendinize mi demokratsınız?

Alıntıya gelince ar damarıyla ilgili bir kaç söz etmek lazım. Sen süper sayın Karahasanoğlu, cezası kesinleşen yani 14 yaşında bir kıza tecavüz etmekten hüküm giyen eski kalem erbabın Hüseyin Üzmez'i haftalar boyu savunmaya devam ederken iyiydi de şimdi böyle hassasiyetler saçıyorsun ortaya? Tecavüzden daha mı aşşağılık bir durum darbeci olmak? Zaten 12 Eylül'ün sayesinde palazlanmadı mı cemaatiniz? Şimdi ne çabuk darbe karşıtı oldun? Utanma duygusunun yanı sıra birde o güzel atasözünü hatırlasana, hani iğneli var ya...

6 Temmuz 2008 Pazar

Tasviye



Beşiktaş, üç büyük takımların içinden taşıdığı bazı değerler ve farklı duruşuyla ayrılan bir takım(dı). Ta ki Sinan Engin göreve başlayana kadar. Serdar Bilgili yönetiminde futbol takımı menejeriliğine getirilişiyle beraber ilkesizlik konusunda çıtayı en yükseklere yerlerştiridi kendisi. Öncelikle Alaattin Çakıcı ile olan münasebetleri ve sonrasında kaybedilen şampiyonluk ile beraber Beşiktaşın adını yeterince lekeledikten sonra görevden uzaklaştırılmıştı veya biz böyle olduğunu düşünmüştük ki bunun yeterli olmadığını düşünmüşler ki tekrar döndü.

Demirören yönetimi Beşiktaş tarihne mal olan değerleri bir bir çiğnemeye ant içtiği için Sinan Engini tekrar göreve getirdiler ve yaptıkları yıkımın bir tesadüf olmadığını gösterdiler bize. Bugünlerde yaşanan bu olay yine Beşiktaş tarihine kara harflerle kazındı, bütün diğer Demirören icraatları gibi. İşin kötü tarafı olayın kavga bahane edilerek bir " tasfiye " operasyonuna dönüşmesi.

İbrahim Üzülmez kimsenin sevmediği bir oyuncu olmasına rağmen, şimdiye kadar bütün teknik direktörlerin ilk tercihi olmuş ve yedi yıldır bu takım için ter döken bir oyuncudur. Her maç kendisine küfürler yağdırmamıza rağmen, onun olmadığı maçlarda sol kanadın yol geçen hanına döndüğünü ve yine o kanattan hiç bir atağın gelişmediğine defalarca şahit olduk ve İbrahim Üzülmeze her maç " İbrahim Düzelmez" dedik. Fakat Kaptan Beşiktaş'tan böyle gönderilmeyi asla hak etmemiştir, öncelikle bu takıma verdiği emek hiç bir şeklide taktir edilmeden, son yıllarda yaşanan her başarıda onun adı vardır, İnönü çimlerindeki teri hala soğumamıştır. İbrahim Toraman ise tamamen yerine alınan oyunculardan daha kötü olduğu düşünüldüğü için gönderilmektedir. Açıkçası futbolculuğunu fazla taktir etmediğim bir oyuncudur kendisi ama sahaya elinde ne varsa koyan bir adamdır, onun hep koşan veya kan ter içindeki hali aklıma kazınmıştır.

Şimdi aklı sıra Sinan Engin yaşlı Üzülmez ve formsuz Toraman'dan kavga vesilesiyle kurtulma uyanıklığı peşindedir. Bir takımı büyük yapan başarıları değil kültürüdür, başarının kendiside tam anlamıyla başka bir kültür. Kültürünüze ve değerlerinize sahip çıkmazsanız dibe vurmak için bile dua edersiniz. Eğer bizde fener ve Galatasaray gibi harcayacaksak bu değerleri ( ki çoktan harcadık ) başarılı olamayız. Çünkü yine bu " defolup gitmesi " için delirdiğimiz adamların mantığıyla hareket edersek diğerlerinin bizden çok parası var, unutmayın! Ki beşiktaş taraftarı takımından şampiyonluklar ve kupalardan çok bir duruş, bir tavır beklemektedir, diğer büyük takımların başarı anlayışıyla Beşiktaş taraftarının başarı anlayışı çok faklıdır. Utançla izliyorum bu rezaleti ve bütün gerçek Beşiktaşlıların da aynı şeyleri düşündüğü kanısındayım.

1 Temmuz 2008 Salı

Hasret



" Kirpiklerin gözleri kucaklaması gibi kucaklarım seni " diyordu Hasret, hani o hepsi en sendiğimiz türkülerinin birinde ama o 22 yaşında düştüğü ateşten sonra oğlu Roni'yi hiç kucaklayamadı. Karanlığın ateşine verdik onu 37 can ile birlikte. Karanlığın lekesini o gün hiç silemeyeceği anlına yapışırken Sivas'ın tarihler bundan tam on beş yıl önceyi gösteriyordu. Şu kanlı zalimin ettiği işler, garip bülbül gibi yareledi bizi. Yara hala kapanmadı, kabuk bağlayamadı, kanaya kanıya nehirler oldu, ırmaklar oldu deryalara ulaştı ama hala hesabı sorulmadı.

Yıllardır dilimizdeki o yine bir başka "katliam" türküsünde söylediği gibi " sanma hesap sorulmaz " diyoruz. Ne Kızılderelerin, ne Sivasların, ne de Maraşların hesabı henüz sorulmadı. Midenizi bulandırı mı bilmiyorum bir hikaye anlatacağım sadece; binlerce insan vardı o gün otelin önünde " cehennem ateşi için yanıyorlar " çığlıkları arasında " ya allah bismillah allah-u ekber " nidalarıyla yandı otel ve acı son. Ertesi gün bir çok kişi olayla ilgili göz altına alındı, delil yetersizliğinden ( TRT kameralarının aldığı görüntülere rağmen ) serbest bırakıldı bir çoğu (yurt dışına kaçanları saymıyoruz tabi ) fakat yine bazı tutuklamalar oldu. Sonra dava süreci başladı, peki sanıkların avukatı kimdi? Olaydan bir kaç yıl sonra Adalet Bakanlığı koltuğuna oturacak Şevket Kazan! Bir zamanlar " aynı yolda " yürümüyor muydu Tayyip Erdoğan'la bu katliamcıların avukatı? Peki bugun Tayyip Erdoğan, o konuşmayı çok seven başbakanımız Sivas Katliamı hakkında bir şeyler söyledi mi? Bu sizi şaşırttı mı? Hergün ,daha on yıl önce " araç " diye binmeye kalktığı, demokrasiyi bugun bize öğretmeye kalkan başbakan acaba bu durumdan bir hicap duyuyor mu? Hayır değil mi? Aksini düşünemediğimiz ortada, keşke düşünebilsek ama olmuyor sanki. Dert kendi partileri, yani rant ve iktidar araçları olunca bize demokrasi nutukları atan başbakan biraz da bu konuda asıp kesse ne güzel olurdu değil mi? Fakat bir eski fundamentalistten böyle bir şeyi beklemek fazla iyiserlik olur, öyleyse biz kendi sözümüzü yarın kendimiz söyleyelim: Saat 16:00'da Toros sokakta buluşalım.