24 Şubat 2008 Pazar

AKP, MHP ve Özgürlükler




Dünya üzerinde sadece belli alanda çalışan firmalar vardır. BMW misal sadece otomobil ve motosiklet üretir, Nokia ise sadece cep telefonu işindedir, Sony'de elektronik olayındadır, Carrier klimadan başka bir şey üretmez. Sadece belli bir mal üretimine odaklandıkları için belirli bir kalitenin adı olmuşlardır ve bunun için tercih sebebidir bu firmalar. Örneğin "özgürlükler" konusunda da sosyalistler ve sosyal-demokratlar piyasaya hakimdir, ( liberalleride sosyal demokratlara kattım biraz idare edin ) daha hiç bir sağ hükümetin veya partinin bir ülkeye özgürlük getirdiğine şahit olmamıştır tarih, tabi "teşşebbüs" özgürlüğünü saymazsak. Bugün ise özgürlük kelimesini hayatı boyunca ağzına almamış olan AKP ve MHP ( onlar hürriyet derler ) bize "özgürlük" getirmek için bir araya geliyorlar. AKP'nin her şeyi ben yaparım mantığının sonucu bu, özgürlüğüde gelip benden alacaksın diyor başbakan.

Gelen özgürlük ise sadece "başını kapama" özgürlüğü. "Velev ki siyasi simge..." sözünden sonraki bir kaç haftalık süreçte bu özgürlük yasal bir hale geldi, Resmi Gazete'de dahi yayınlandı, vatana millete hayırlı olsun. Adını koymakta neden bu kadar zorlandığını anlayamadığım bir çok dostumuzun aksine, 'türban'ın ne demek olduğu yıllardır bilinen bir olgu. Kimse hikaye anlatmasın bu bir inanç simgesi değil, ( sağolsun başbakan bu itirafı yaparak elindeki bir kozu bırakmış oldu ) altmışlı yıllardan sonra tırmanışa geçen siyasal islamın simgesi, hemde kadınlar üzerinde bir baskı unsuru. Sağolsu bazı laikler ise "Kur'an böyle yazmıyor" diyebilecek kadar kendilerinden geçmişler. Demek ki yazıyor olsa ortada onlar içinde bir sıkıntı olmayacak, bu ne perhiz bu ne laiklik turşusu?

Sonuç olarak özgürlük sadece bir siyasetin simgesine geliyor yani, ortada "öğrenciler üniversitelerde istediği gibi siyaset yapabilir, siyasi simgelerini istediği gibi taşıyabilir" gibi bir düzenleme yok. Yani siyaset yine sadece iktidarın siyaseti olacak. Siyaset yapacaksan benim siyasetimi yapacaksın diyor yani hükümet. Bunun adına özgürlük demek bile aklı inkar etmek zaten. AKP ve MHP'den de daha iyisini beklemek zaten saflık olurdu, nede olsa bu piyasada yeniler, özgürlük işine yeni girdikleri için özgürlüklerin ( pardon hürrüyetlerin ) bütünsel yapısından haberleri yok.

Bizim "özgürlükçü" dostlarımıza gelelelim şimdi; bize en temel özgürlüklerimizi vermeyen bu 12 Eylül rejiminin dört tekerliğinden biri olan Siyasal İslamcıların bu dayatmasını desteklemeleri ve bunu "darbeciler" ile aynı tarafa düşmemek ve tutarlı kalmak adına yaptıklarını söylemeleri. Sorunlar ne zamandır onları yaratanların mantığıyla çözülüyor? Bu duruş birazda "darbeciden kaçarken kökten dinciye tutulmak" değil mi? Özgürlüğü getirenin AKP-MHP ortaklığı olması bile onları şüpheye düşürmüyor? Faşistler ve şeriatçılar ne zamandır özgürlük getiriyor? Bu mevsimde bunu görmek ve söylemek neden bu kadar zor oluyor? Tutarlılık ararken, tarihi bir süreci gözden kaçırmak ve gerici bir "örtünme" çabasına ön ayak olmak bir sosyalist için hangi tutatlılığın sağlamasıdır?

Ülke topyekün bir sorunlar sürecinde, operasyondu, sosyal güvenlik yasa tasarısıydı, YÖK başkanı paralı eğitim diye ağlardı derken derdimizin "türban" olması beni fazlasıyla eğlendirdi. Laiklerin aklı başlarına ancak iş ancak yasalaşma sürecine girdiğinde geldi. Hali hazırda diyanet ve bütün kurumlarıyla, zorunlu din dersleriyle hiç bir şekilde seküler olarak niteliyemeyeceğimiz bir devlettin üniversitelerine başı kapalı kadın siyasal islamcılar giremezken, en az onlar kadar yeşil kuşak takan erkek kardeşlerinin üniversitelere girdiğini gören birisi olarak zaten bu konunun tartışılmasını abes buluyorum. Üniversitelerin inançların değil bilimin yaşanması gerektiği haklı tesbitini yapan pek sayın rektörlerimiz okuldaki mescitlerden ne haber veriyor bize? Bir süre daha çıldırmazsam yine yazacağım.

2 yorum:

Ve ben, dedi ki...

İki düşün bir konuş derler. Bu düsturu takip edip yazmaya çalışayım düşündüklerimi, bu "hassas" konu hakkında. Önce katıldıgım noktaları kısaca belirteyim akabinde katılmadığım noktaları mümkün oldugunca yanlıs anlamaya mahal vermeyecek sekilde anlatmaya calısıyım.

Dedim ya, önce katıldıgım noktaları aradan çıkarıcam diye, başlayayım:
Bu ülkenin, terimin normatif manasını kıstas alacak olursak, laik olmadığı konusunda hem fikiriz hatta ben bir adım ileri gidip Islam'ın sünni yorumunun gerek devlet kurumlarının insasında gerekse "millet" inşasında önemli bir unsur oldugunu dusunuyorum.
İkinci olarak, laik'im diyenlerinden laikliklerinden şüphe ediyorum aynen senin yaptıgın gibi.
Ucuncu olarak, Türban'ın siyasi bir simge oldugu noktasında da hemfikiriz.
Son olarak, yapılmaya çalışılan şeyin, bu şekliyle, özgürlükleri genişletme amacında olmadıgına da katılıyorum.
Şimdi diyeceksin ki, bunların hepsine katılıyosan nerde ayrılıyoruz, sabır... onu da yazacam.
Ama ayrıldıgımız noktaları yazmadan önce yazını okurken aklıma gelen bir şiirden alıntı yapayım.
Önce koministler için geldiler,
ses çıkarmadım;
Çünkü kominist değildim.
Sonra sendikacılar için geldiler,
ses çıkarmadım;
Çünkü sendikacı değildim.
Sonra yahudiler için geldiler,
ses çıkarmadım;
Çünkü yahudi değildim.
En son benim için geldiklerin de
benim için ses çıkaracak kimse kalmamıştı.

Bilmiyorum, bu şiir sana ne hissettirdi ve ya ilk okudugunda ne hissettirmişti. Ama ben her okudugumda, ilk seferinde ki seyi hissediyorum, düşünüyorum. İnsanlarla aramızda farklılıklar olabilir, ideolojik, dini, etnik. Ve hatta bu farklılıklardan dolayı onlardan nefret ediyor olabiliriz; hakir görüyor olabiliriz; korkuyo olabiliriz onlardan. Ama bunların hiçbiri onlara karşı yapılan bir adaletsizliğe, haksızlığa ses çıkarmamamızın sebebi olamaz. Onlar bizim haklarımız gasp edildiğinde ses çıkarmamış, haklarımız gasp edilirken etkin rol oynamış olsa bile. Bundandır ki, İnsanlar'ın siyasi sebeplerden, dini sebeplerden, Deniz Baykal'a gıcıklık olsun diye ya da sırf canları öyle istiyo diye başlarını, saçlarını Vakko eşarpla, Tülbent'le, Keşanla, Puşiyle örtüp bağlayıp dolayıp Üniversiteye girmelerinde de KAmu kuruluşlarında çalışmalrında da herhangi bir sorun görmüyorum.

Hiç değilse, eşitlikçi, özgürlükçü barışçıl diye tabi ettiğimiz bir anlayışın diğer bütün haklar ve özgürlüklerle beraber bu özgrlüğü de korumalı kollamalı ve hr türlü yasaktan kurtarmak için uğraşmalı kanaatindeyim. Aksi takdirde, peşinden koştugumuz özgürlüklerin anlamı ortadan kalkar.

Sonuç olarak, hadi biraz anayasa mahkemesi başkanı rolü oynayayım, AKP ve MHP'nin ortaya atmış olduğu özgürlük pacavrasını hem sekıl hem esas bakımından yırtar cope atarım. Ama bu adamlar, snn dediğin gibi özgürlükten anlamıyo veyahutta keser gibi hep bana hep bana yontuyo diye, bu konunun bir özgürlük sorunu oldugu gerceğini yadsıyamam, ki ne yazık ki snn yazında ben böyle bir hava edindim.

Seyduna dedi ki...

aslında katılmadığımız bir nokta yok dostum. bende kesinlikle bu özgürlükler konusunda senin gibi düşünüyorum. yazının sonunda da belirtmeye çalıştım ama yazının genel karakteri içinde güme gitti..şöyle ki ben ortadaki "yalan" konusunda hassasım. maksat özgürlük falan getirmek değil çünkü hem fikir olduğumuz gibi. top yekün bir çalışmayla ifade özgürlükleriyle beraber, 301, kürt sorunu gibi konularla geniş anlamda bir özgürlükler paketiyle gelseydi akp (ki bu sadece bir iyimserlik) tabiki türban'da bunun için edahil olurdu ve bir anlam ifade ederdi ..ama salt kendi siyasi düşüncelerinin ifade şeklinin önünü açmaları durumuyla karşı karşıyayız. kendi siyasi fikrilerinin legal zeminini oluşturma çabası sadece bu, yazıda dediğim gibi üniversitelere siyaset yapma özgürlüğü getirilmiş değil mesela..bu noktada anlaştığımızı düşünüyorum, çünkü aslında aynı şeyi söylüyoruz..

selamlar...