5 Ocak 2008 Cumartesi

Gregori Efimovich Rasputin



Rusya tarihi ilginç karakterlerle doludur. Deli Petro, Katarina, Rasputin, bu isimlerden sadece bir kaçı. Fakat bu karakterler içerisinde en ünlüsü şüphesiz Grigori Efimoviç Rasputin. Bende bu ilginç adamın hayatından size kısaca bahsetmek istiyorum.

Ural dağları eteklerinde küçük bir köy olan Pokrovskoye’de dünyaya gelir Rasputin. Resmi doğum tarihi 22 Ocak 1869 olarak geçer kayıtlara. Varlıklı bir toprak ağasının oğlu olduğu için bu kayıtlara netlikle ulaşabiliyoruz.

Rasputin’in ilk çocukluk yılları Sibirya’da geçer. Doğayla iç içe, babasının çiftliğinde kardeşleri ile beraber hayatı tanımaya başlar. Uzun boyu, derin mavi gözleri ile çevrenin ilgisini daha küçük yaşlardan itibaren çekmeye başlamıştır. Daha da ötesi ilginç bir şekilde dile getirdiği bütün tahminleri ve öngörüleri gerçeğe dönüşmektedir bu küçük kâhinin.

Fakat bir olay var ki Rasputin gerçek anlamda ailesini ve köylüleri hayretler içinde bırakır. Bir gün babasının çiftliğinden bir at çalınır. Rasputin ne atı, ne hırsızı, nede olayı görmemiştir. Fakat babasına hırsızın adını söyler, önce kimseyi bu şekilde itham etmenin yanlış olduğunu düşünür babası ama işin ilginç tarafı Rasputin’in hırsız dediği adam kendiliğinden suçunu itiraf eder. Bu olaydan sonra ailesi ve bütün çevresi onun gerçekten doğaüstü güçlere sahip olduğunu düşünmeye başlamıştır.

Sibirya’da, Ural dağlarının zorlu doğa koşullarında geçen çocukluktan sonra ailesi onu din eğitimi görmesi için Verkhoturye Manastırına gönderirler. Burada din eğitimi almaya başlayan Rasputin manastırda da ilginç yeteneklerini sergilemeye devam eder ve kısa sürede keşiş olur. Bundan sonra manastırın vaiz heyetine katılan Rasputin Rusya’yı gezmeye başlar. 1886 ve 1901 yılları arasında bütün Rusya’yı, balkanları, İtalya ve Yunanistan’ı dolaşır. Hatta Kudüs’e kadar götürür bu geziler onu.
Gittiği yerlerde vaazlar veriri Rasputin diğer din adamları gibi. Fakat onun vaazlarını diğerlerinden ayıran yaptığı kehanetlerdir. Bu kehanetlerde sırayla gerçekleştikçe popülaritesi günden güne artmaya başlar genç keşişin. Öyle ki 1904 yılında Çar Romanov’un küçük oğlu Aleksi’nin hemofili olduğunu öğrenir ve çocuğu ancak kendisinin tedavi edebileceğini iddia eder. Tabiî ki bunu yapacaktır da.

1905 yılı Rasputin’in ülke çapında büyük bir üne kavuştuğu yıl olur. St. Petersburg’da verdiği bir vaazda 1. Dünya Savaşından ve yaklaşmakta olan Bolşevik Devriminden bahseder. Yine tarih onun yanılmadığını bize gösterecektir. Artık saraya çok yakındır ve vaazlarında Aleksi’nin hastalığını kendisinin tedavi edebileceğini Çariçe Aleksandrova’ya açıklar. Çariçe kendisini saraya çağırır ve böylelikle Petersburg ve Kremlin Saraylarının kapıları Rasputin’e sonuna kadar açılmış olur.
Bundan sonra saray yılları başlar Grigori Efimoviç için. Saray çevresi ve Rusya yüksek sosyetesi için birçok vaaz verir, radikal görüşleri ve ilginç kehanetleri onu Rusya burjuvazisinin en merak edilen adamı yapar. Uzun boyu, heybetli sakalı, insanın içine işleyen derin bakışları ve inanılmaz hitabet gücü ona özellikle kadınlar arasında büyük bir hayran kitlesi oluşturur. En büyük hayranı ise Çariçe Aleksandrova’dır.

Rasputin efsanesinin en ilgi çekici bölümü ise bu Sibiryalının küçük Aleksi’yi tedavi etmesidir. Hemofili olduğunu daha öncede belirttiğim Aleksi 1907 yılında çok ağır bir kanama geçirir ve Çariçe Rasputin’i çağırır. Rasputin parmaklarıyla çocuğun açık yaralarına dokunarak ve bir takım dualar okuyarak kanamayı birkaç dakika içerisinde durdurmayı başarır. Hatta bu olaydan sonra öldüğü 1916 yılına kadar Aleksi’nin tedavisiyle bizzat ilgilenir. Bu zaman zarfında Aleksi’in eski sağlığına kavuştuğunu biliyoruz. Bu olay Çar’ın da güvenini kazandırır Rasputin’e, artık sarayda ki yeri çok sağlamlaşmıştır. Artık aileden birisi gibi olmuştur Rasputin.

Dış politikadan, günlük olaylara hatta aile meselelerinde bile Çariçe onun görüşünü almadan hiçbir karar almamaktadır. İddialara göre aralarındaki yasak ilişki özellikle bu olaydan sonra çok daha ilerlemiştir. Çariçe tamamen Rasputin’in etkisi altındadır.
Saraydaki bu şaşalı yaşantı ta ki 1916 yılında Rasputin’in bir komploya kurban gitmesine kadar sürer. Grigori Efimoviç hanedan ailesinden Pres Feliks Yusufov tarafından öldürülür. Cinayet’in hikâyesi en az Rasputin’in hayat hikâyesi kadar ilginçtir.

Rasputin Prens Yusufov tarafından bir davete çağrılır, fakat Prens Rasputin’i kendisi ile özel bir konuda görüşmek bahanesiyle davetten önce evine daha bütün misafirler gelmeden ayrı getirtir. Durum oldukça gariptir, Rasputin’i bahçe tarafında bodrum katında bir odaya indirirler fakat ikramda kusur yoktur. Siyanürle hazırlanan kurabiyeler ve yine siyanürlü şarap sunulur Rasputin’e. Merakla Prens’in ne anlatacağını bekleyen Rasputin kurabiyeleri afiyetle yer ve hatta şaraptan da birkaç kadeh içer. Bir türlü konuya girmeyen ve lafı geveleyen Prens Rasputin’e hiç bir şey olmadığını görünce telaşa kapılır, müsaade ister ve komployu hazırladığı ve yine evde başka bir odada onu bekleyen İngiliz ajanından yardım ister.

İngiliz ona bir silah verir ve sessizce bu işi bitirmesini söyler. Silah kullanmasını pek bilmeyen Prens telaşla odaya döndüğünde Rasputin’i gayet sinirli bir şekilde beklerken bulur. Rasputin tam neden burada bu kadar bekletildiğini sorarken Prens silahı çeker ve iki el ateş eder, başından ve boynundan yaralanan Rasputin yere yığılır. Komplocu Prens bu işi bitirdiğini zannederek yukarı çıkar ve diğer işbirlikçileri aşağıya çağırır. Fakat iki metrelik bu dev Sibiryalıyı öldürmek o kadarda kolay değildir. Prens ve komplocular odaya girdiklerinde Rasputin ayaktadır ve kapıdan ilk içeri giren Prensin üzerine atılır. Prensi alt eder ve diğer üç adamla boğuşmaya başlar, şaşkınlık içindeki bu adamları da alt ettikten sonra Rasputin kendisini bahçeye atar ve kaçmaya başlar. Fakat katiller peşine düşerler Rasputin bahçe duvarını aşacakken arkasından ateş ederler ve durdururlar.

Artık bu tehlikeli adamı öldürdüklerini düşünürler ve cesedini Neva nehrine atarlar. Ceset birkaç gün sonra nehirden çıkarılır, otopsi yapılır. Otopsi raporuna göre Rasputin kurşunlardan değil ciğerine dolan sudan, yani boğularak ölmüştür. Onu öldürmek hiçte kolay olmamıştır anlaşılan.

Cinayet ile ilgili bu denli detaylı bilgilere, bu cinayeti planlayan İngiliz ajanının günlüklerinden ulaşıyoruz. İşin en ilginç tarafı Rasputin’i İngiliz hükümetin öldürttüğü gerçeğini de yine bu ismine bile ulaşamadığımız İngiliz ajanının günlükleri ve İngiliz istihbarat kayıtları doğruluyor. Kayıtlarda Rasputin’den “Kara Güçler” kod adıyla çokça bahsediliyor. Ölüm emri ise bizzat İngiliz Savaş Dairesi tarafından veriliyor.

Peki İngilizler neden Rasputin’i öldürmek istediler. Bunu da o yıllarda ki Rusya gazetelerine Rasputin’in verdiği bir demeçten öğreniyoruz. Çünkü Rasputin o yıllarda hükümet ve saray çevresinde ki savaş karşıtı lobinin sözcüsü konumunda ve hatta Çar’a Rusya’nın savaştan çekilmesi için baskı yapmakta. Bir demecinde bu savaşın tamamen bir aptallık olduğunu ve Çar’ın bu savaşı kaybedeceğini ve hatta bu süreçte Rusya’da sosyalistlerin iktidara gelebileceğinden bile bahsediyor. Dolayısıyla İngilizlerin bir müttefiklerini daha kaybetmemek için, Rusya’nın çekileceği cephelere de takviye edecek imkânları da olmaması sebebiyle Rusya’yı mutlaka savaşta tutması gerekiyor. İşi içeriden bitirebilmek için ise Rasputin’i susturma yoluna gidiyorlar.

Bu gerçekler seksenli yıllara kadar bir sırdı ve Rasputin sadece bir kâhin, içkiye ve eğlenceye düşkün bir saray karakteri olarak biliniyordu fakat şimdi biliyoruz ki Rasputin dünyanın kaderini değiştirebilecek kadar önemli bir adamdı. Ya Ruslar savaştan çekilselerdi, 1. Dünya savaşını kaybedenler İngiliz ve Fransızlar olsaydı, Osmanlı yıkılır mıydı veya Sovyetler kurulur muydu? Bunlar da Rasputin’in bize düşündürdüğü birkaç soru olsun.


edit: Rasputin hakkında yayılan bir çok mit var. Hatta ortada müzelerde dolaşan bir penis var, karşı konulamaz bir cinsel gücü olduğu söylenir hep, baktığını yatağa atıyormuş derler. Araştırdım onların aslı astarı yok, ama malafat kendisine ait, Felix Yussupow'un marifeti sanırım.

Hiç yorum yok: